7 Kasım 2009

ÇİLE

Sesime yine kırmızı kuşlar tünemiş
Anama sesleniyorum uzaklardan
Bir buğday başağı gibi boy veriyor çilem
Beklediğim haber gelmiyor bir türlü...


t.kurt

5 Kasım 2009

BEYAZ

kadınlar vardır
noel ağacı gibi süslenmiş
elleri kar taneciği
dokunuşları sımsıcak.
oysaki benim aklım bir tek sana kuruludur
eşit ve kardeşçe bölüşebilmek için beyazı...

t.kurt

3 Kasım 2009

SANA DAİR...

Ne zaman baksam iki kişisiniz,
Saçlarında yeniden doğuyor Medusa.
O büyülü aynayla konuşuyorsun yine,
Ötede gözlerin mor bir krizantem çiçeği…

Çok uzakta yıldız kaydırağı,
İğnenin deliğinden geçtiğimiz o yer.
Ellerinde büyüyor çobandeğneği sarmaşığı,
Yüzünde ortanca beyazlığı dolunayın…

Düş bazen bir fotoğrafta çıkar karşına,
Donuk ve solgun bakır gibidir.
İçinin kalaylandığını hissedersin o an,
Yüzünün yangınından arta kalan kül misali.

Söyle yüzü nasıl soğur insanın,
Niçin akar yaş kömür gözlerinden kardan adamların.
Ayazda kalmış dal üşüyünce,
Neden anımsar çiçeğini?

Kimse kimsenin yalnızlığını bilmez,
Herkes biraz yalnız yürür kendine;
Şu suskun lilyum çiçekleriyle örtünen tenin,
Şu sevmedim diyen eşkıya gözlerin bile.

Nehrin koynunda uyur su samuru,
Asılır düşlerine çan çiçekleri,
Çölün yüreğinde özlemdir vaha,
Kalkıp gelsem karadut ağacı olur tenin.

t.kurt

1 Kasım 2009

UZAĞA DAİR...

Tolstoy'un Savaş ve Barış romanında bir Prens Andrey tiplemesi vardır, o kendini herkesten üstün ve büyük görür, yapamayacağı hiç bir şey olmadığına inanır yani bir nevi Napolyon sanmaktadır kendini. (dünyanın onun için yaratıldığına inanan bir Napolyon) Ta ki vurulup düştüğü savaş meydanında gökyüzünün- o sonsuz maviliğin- gözlerininin önünde son bir kez kımıldadığını görünceye dek. İşte o son anında şu fani dünyada her insanın bir karınca yükü taşıdığını anımsar. Sonsuz büyüklüğün, sonrasız tek şeyin içimizdeki o küçücük karınca yükü mutluluk yani hayatla barışımız olduğunu anlar...

Sen sustuğun yerde bile içime atılmış bir çiziktin, başucumda hep yanan bir kandil misali seni hep içimde yanık tutmaya çabaladım. Uzakta olsan bile içime seslenen bir karınca yüreğiydin, sende kendimi her defasında yeniden keşfediyor, içimin aynalarında kendimle bir kez daha yüzleşiyordum. Ama çokça zaman sanılara hapsolmak insan için acıların en beteridir... ellerin üşüdüğünde şiirlerimin bir el olup senin ellerini tutmasıydı yaşadığımız, hiç bir zaman gerçekle yüzleşmeyen bir sanıydın, seni ben yaratmıştım ve sen yalnızca benim içimde değerliydin...

İçimde bir antik gömü gibi seni sonsuza dek saklayacağımı bil ve gerçekliğe hiç bir vakit aldırış etme sakın. çünkü gerçeklik çokça zaman düşün kendisidir.

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /