24 Mayıs 2010

AMANSIZ DERT

bi bulutu cebime sakladım, rastladığımda sana vermek için
ötekisi boş kalmasın diye de işte böyle çekirdek çıtlıyorum
ne amansız bir dert şu benimkisi
günler hüzünlü uğursuz bir salı
kahve falımda da gözükmüyor gemiler
kalakalmışım gene kendimle

t.kurt

19 Mayıs 2010

YALANSIZ ŞİİR





Şahin gagalı mavi korkularından kaçarken bile
Saçlarında güvercin uçuşları taşırdın
Ki ben senin gözlerini de bilirdim
Mavi bir boncuk oluverirlerdi susunca.

T.KURT

12 Mayıs 2010

şu demokrasi dedikleri...

Çalkalanıyor gazete manşetleri, Baykal’a ait olduğu söylenen kasetle ortaya çıkan Türkiye’nin yeni siyasal gündemi (ki böyle ülkelerde gündem ancak böylesi adi vakalarla değişir zaten, yoksa geniş emekçi yığınların başına gelen yoksullaşmadan, barışa dair nedenlerden kimse gündemi değiştirmez) ne getirir, ne götürür, diye biz de bir dizi film izler gibi izlemeye yönlendiriliyoruz olup biteni. Ki zaten malum çok seyirci toplayan dizilerinde bu yaşananları işlediğini söylemeye sanırım gerek yok. Hani Aziz Nesin’in “du bakalım nolcak” öyküsü istesek de, istemesek de aklımıza geliveriyor. Sahi ya du bakalım nolcak…

Baykal’ın istifa etmesine gerekçe gösterdiği kaset ona göre komplo, basına göre bir habercilik başarısı olsa da ortada başka hesapların olduğunu anlamak pek de zor değil. Artık hangi partinin ya da kimlerin ne gibi hesapları var o da zor aydınlatılacak bir faili meçhul cinayet haberi olacak gibi...( gene bi parantez açalım; faili meçhuller illa bedenen ölümle gerçekleşmez değil mi?)

Tolstoy’un “Diriliş” adlı romanı geldi aklıma niyeyse. Orada kontun oğlu teyzesinin evinde bir köylü kızını ayartır ve onunla birlikte olur, sonra da bırakıp gider. Yıllar sonra bir mahkemede karşısına çıkana kadar da kızdan pek bir haber almaz. Onu yeniden diriltmek için uğraşırken ülkesinin, Rusya’nın içler acısı haline tanık olur kontun oğlu. Bu olayda bu ülkenin siyasetçilerine, askerlerine, yazarına, çizerine acı gerçekliğimizi kavratır mı pek umudum yok ya du bakalım ne olacak...

Cumhuriyete kurşun sıkıldığını düşünen bir siyasi çizginin bu olayda Mesihleşeceğinin sinyalleri çoktan ortalıkta gezinmeye başlamış olsa bile artık bu kapitalist düzenin sadece ekonomik bir kirlilik değil ahlaki kirliliğinde sebebi olduğu gerçekliği de ortalıkta gezinmekte. Telekulağın kimi ne için dinleyeceği tamamen duygusal nedenlere bağlı çünküme.

Bir askerin öldürülmesine şehitliği, bir çocuğun kolunun kırılma nedenine hainliği yakıştıran dildeki çürüme bu olup bitenlere de neler yakıştırmakta bunu merak edenlerin internet sitelerinde bir sörf yapması yeterde artar. Ama interneti olmayanlar üzülmesinler ki zaten olay sanırsam yakın zamanda Kurtlar Vadisi dizisinde de layıkıyla işlenir.

Benden bu kadar, çünkü söz kirlense de yazı hep temiz kalsın istiyorum. Can yücelin dediği gibi; ne kadar kötü kokarsak o kadar iyi…

Sevgimle Temel

8 Mayıs 2010

AŞK



Darbelerle yıkıp, kurdular bu özgür dünyayı
Kim giyiyor bak şimdi Sam Amca’nın ceketini
Sapını tuttuğun o kızıl karanfil için
Son bir kez olsun ağla sevgili.
Değil mi ki; en uzak yere varmak
En kutsal şarabı tatmaktır
Taçlara baş kaldıran bir kılıçtır bu yüzden aşk.

t.kurt

6 Mayıs 2010

boşlukta

Öyle oturup kalmıştı masada. Beş olmuştu galiba bira. Hiç bir kadın gelmiyordu aklına, zaten kime maviyi yakıştırsa yalan oluyordu. İçinden çıkamadığı eski hesapları da yoktu. Umutsuzdu işte. Brehct’in o çok sevdiği şiirini mırıldandı kendine. “Bir yaprak gönder bana, bir koruluktan koparılmış olsun, hiç değilse evinden yarım saat öteden. Sen oraya dek yürür güçlenirsin, bense kalkar teşekkür ederim sana o güzel yaprak için.” Oysa bir yaprağı bile olmamıştı hiç, ama kendine teşekkür edebilirdi, neden etmediğine yormak geçti aklını velâkin aklıyla da ceberuttu. Bir arkadaşının dediği gibi; hayatla kurduğu ilişkiler mi değişmişti acaba? Bir bira daha işaret etti, malum sigara yasaklarından sonra kapalı mekânlarda içmenin de tadı kalmamıştı. Meyhanenin film çekilmiş camlarından dışarı kaydı gözü, bir ırmak gibi akıyordu sokak. Nereye baksa kapitalizm çarpıyordu suratına, neden bilinmez Bob Dylan şarkılarında dinlemeyi çok sevdiği o mızıka sesi çınladı kulağında. Umut neye yarar ki; böylesi bir başınaysan eğer, diye mırıldandı kendine… Yazdığı şiir kitapları gibi yaprak yaprak bir hüzün çökmüştü içine. Masada masaydı ha bana mısın demiyordu bunca yüke!


t.kurt

3 Mayıs 2010

sana dair...

dilimde en mavi, en kızıl şarkılar
ne yana gitsem bir mayısa çıkıyor yolum
-ki ne yana baksam oradan gülümsüyorsun bana
yüzünde tipiye karışmış kar taneciklerinin çoşkusuyla...

t.kurt

mayısın şiiri

kırana bile
bağışlar kokusunu
çiçekli erik dalı...



chiyo-ni

Yeni adresim

ara ara aşağıdaki adresimde yazacağım https://atesinsesi.wordpress.com/ /